Cuma, Temmuz 21, 2006

belki gelirim belki gelmem


Tatil zili çalıyor duydunuz mu ?

Çok uzaklarda deniz kaplumbağalarıyla oynaşacak, havuzda çimecek olmanın verdiği heyecan ve mutluluğu size anlatamam.



Geri döndüğümde blogumda temizlik ve düzenleme yapacak, yepyeni maceralarımı sizlerle paylaşacağım.

O halde on gün sonra görüşelim.

Perşembe, Temmuz 20, 2006

rezervasyonda son nokta


Asabiyetim tavan yaptı.

Konaklamayı planladığım oteldeki şaşkın resepsiyonistle birkaç gündür telefon görüşmesi yapıyorum.Aradığım tarihte balkonlu oda kalmadığından ( ki yerim balkonu ) iyiniyet elçisi otel çalışanı, mevcut rezervasyonlardan kapora yatırmayanlar olduğu, onları beklememizin iyi olacağını söyledi.Ben de bu şapşalın aklına uydum.Bugün belirtilen saatte oteli aradım ve süper resepsiyonisti buldum.Bana artık balkonsuz oda da kalmadığını söylemez mi ? İyi de balkonsuz oda için rezervasyon talebimi neden değerlendirmek istemediniz, yaptığınız iş mi sizin şeklindeki serzenişlerim de yüksek tansiyon olarak bana geri döndü.Bir de pişkin ki sormayın ' ama kapora da yatırmamıştınız ? ' Bu, şu demek, önce kalacağınız oteli belirleyip, hesap numarasını kaptığınız gibi bankada alıyorsunuz soluğu.Sonra oteli arayıp, bakın ben kaporamı yatırdım acaba boş odanız var mı diye soruyorsunuz.Süper resepsiyonistimizin özürleri de pek işlemedi bana.Şikayet maillerimi derhal yazdım, eğer yanıt gelmezse bütün gezi.net, bilmemneotel.com, ıvır zıvır.com.tr adreslerine girip ilgili otel için yorumlarımı esirgemeyeceğim.Gerçi yanıt gelirse de esirgemeyeceğim.

Neyse ki daha iyi bir otel buldum.

alışveriş canavarı


Nasıl abarttım yine, yapacağım 10 günlük tatil için aldığım kıyafetle ( ki geçen senekileri saymıyoruz, onları giydik hevesimiz geçti ) dört kişilik bir aile üç ay tatil yapar.Yarın akşam yola çıkıyoruz, pek heyecanlıyım, bu sevdicekle ilk tatil.

korkularım 1


Henüz mini mini iken yaşadığım korkuları ve bu korkuların yıllar itibariyle nasıl bir değişim gösterdiğini düşündüm dün gece, uyumadan evvel.

Çocukluğumun en korkutucu simalarından biri Tina Turner hanımefendiydi.Büyüdükçe sevdiklerim tarafına geçen bu güzide hatun kişi, minik maslahatgüzarken, afro saçları, kocaman ağzı, tuhaf dans figürleriyle babaannemin yaramazlık yapmayayım diye anlattığı ÖCÜ tarifine birebir uyuyordu.Sonra büyüdüm, geçti.

Bir diğer korkum - ki bunu anlatırken fark ettim sanat sepet işleriyle pek alakalıymışım, çocukluk korkularım hep ünlülerle ilgiliymiş - en sevdiğim san’atkarlar olan Zeki Müren ve Elvis Presley hazretlerinin ölümünü düşlemekten mütevellit gelişmişti.Öylesine sahici! bir sevgiyle bağlıydım ki her ikisine de öleceklerini düşünmek uykuya geçmeden önce yastığıma pıt pıt gözyaşı dökmeme sebep oluyordu.Sonra öldüler, geçti.

( Aslında Elvis zaten ölmüştü ama benim haberim yoktu, Zeki Müren öldüğünde eşek kadardım ve inanın dostlar hüngür şakır ağladım )

Bunları düşünürken daldığım rüya aleminde devasa bir F beni kovalıyordu.Bu F, benim hala yazıp çizmekten vazgeçmediğim bir soralım cevaplayalım sitesine gönderdiğim ‘ Adı kolay da soyadı nasıl telafuz edilir ? ‘ sorusundaki telafuz ( telaffuz ) kelimesinin unutulan F’sinden başkası değildi.Ve can havliyle uyanmadan az evvel, üstteki dişiyle kafama vurmayı da ihmal etmemişti.

Ve evet benim oldu bitti dötüm açıktır.Uyurken de uyanıkken de.

Perşembe, Temmuz 13, 2006