Çarşamba, Aralık 27, 2006

BEDRİ DER Kİ,

















Hadi bu yıl sen kesme Lösev kessin, belki bir işe yarar.

Bir ara Gitarteli için bi edit :









Salı, Aralık 26, 2006

NOKTA'NIN TEYZESİ

Kırmızı yanaklı Richard Gere eniştem ve kardeşimin çalışma çırpınmaları meyvesini verdi nihayet.Geçtiğimiz cuma günü ultrasonda nokta biçiminde görülen biricik yeğenim önümüzdeki cuma günü fasulye formuna girecekmiş. Aklıma çılgın Courtney ve merhum kocası Kurt geldi, çocuklarının ikinci ismi Bean'di.Frances Bean. Bir ultrason macerası sonrasında karar vermişlerdi.Neyse,

Henüz nokta olmasına karşın teyzesi alışverişlere başladı, daha önce adım atmadığı çocuk mağazalarını turluyor.Nokta yeğenimin şimdiden battaniyesi, patiği, eldiveni, ayakkabısı ve salyaları için mendili var. Açıkçası bunları alırken epey zorlandı, her şey mavi ya da pembe imiş meğer.Canım yeğenim henüz ne idüğü belirsiz bir nokta. Beyazlar, yeşiller sarılar favorimiz. Ağzının suları akan teyze edalarıma küçük bir ara veriyorum.

Bugün kar yağdı ilk kez yaşadığım şehre, henüz gökyüzüne doğru kafamı kaldırıp ağzımı açamadım , zaten daha önce de yapmamıştım, nokta sarhoşuyum.Di mi Jethro ?


Parfüm krizimi sonlandırdım bugün, zira burnumu dayar özlemimi gideririm diye sakladığım onlarca bi sıkımlık şişeyi harcamaya başlamıştım, telefonuma gelen kampanya mesajı üzerine ertelediğim ihtiyacımı ( benim ihtiyacım kardeşim, işine gelirse ) giderdim. O kadar çok parfüm kokladım ki bir ara kafam iyi gibi oldu.

Ha aklıma geldi, bugün şemsiye aldım bi yerden, kasadayım, yanımda da minimum 60 yaşında bir teyze, elinde kırmızı tanga.Kasadaki hanım kızımız alarm zımbırtısını bulmak için donu evirip çevirirken ayrıntısıyla gördük kasa başı ekibi olarak. Efenim, ipin bittiği yerde koccaman bir kalp, işlemeli pırıltılı, kalbin bitiminde de koccaman bir ponpon.Gayri ihtiyari üç kişi birden dönüp baktık teyzeye. Teyze istifini bozmadı haklı olarak, kredi kartını uzattı.Ben nedense gözlerimi fal taşı gibi açıp karttan teyzenin ismini öğrenmeye çalıştım.Memnune ****** , Memnun oldum Memnune teyze dedim içimden, libidona kurban.

Yıl sonu olması münasebetiyle işler aldı başını gitti.Gece çalıştık gündüz çalıştık, dün bir bugün iki azıcık rahata kavuştuk.

Nokta.

Cumartesi, Kasım 25, 2006

...'NE

Dün akşam youtube'da can sıkıntısıyla karışık oyalanma maksatlı turlarken yıllaaaardır görmediğim bir arkadaşım ve minik oğlunun görüntüleriyle karşılaştım. Çok şaşırdım, her nedense içim pır pır oldu filan.

Çocuklarla ilişkilerim her daim mesafeli olmuştur, ne ben onları sevebildim ne de onlar beni. Hatta çocuk sahibi olmak gibi bir düşüncem dahi yoktu yakın bir zaman kadar. Şimdilerde kardeşim her aradığında teyze oluyorsun cümlesini duymak için yapışıyor telefona kulağım. Henüz duyamadım ama bekliyorum. Kötü bir evlat, kötü bir abla, kötü bir arkadaş, kötü bir sevgili olabilirim ama muhteşem bir teyze olacağımdan eminim, nedense.

Meltem turnede, İstanbul'da sanırım hala, Ayak Bacak Fabrikasını döktürüyorlar yine. Sevgilim de İstanbul'da, o toplantı senin bu fuar benim dolaşıyor. Akşamları da muhtemelen o Reina senin bu New Yorker benim yapıyordur.Ben her akşam annemle kukumav kuşları gibi bir elimde ince belli bir elimde ( öhhö ) pencere önü sefası yapıyorum. Bir yerlere gitmelerim geldi, feci geldi.

Yaklaşık altı ay evvel yaptığım kısık sesli tartışmada söylemem gereken son cümle aklıma ancak dün akşam geldi. Bu hazırcevaplılığımla ne kadar övünsem azdır.

Çarşamba, Kasım 22, 2006

BIDI BIDI


Kursa başladığım gün saygıdeğer hocamız bu bilmem kaç ay boyunca işleyeceğimiz konuları biiir biiir saymıştı. Html ve Dreamweaver'ı bitirdikten sonra Java script'e geldi sıra. Ben dili öğreneceğimizi sanıyordum, oysa internet aleminden beğendiğimiz Java script kodlarını nasıl iç ederizi öğrenecekmişiz / öğrendik. || Dedikodu yapacağım kimse kusuruma bakmasın || Okulda öğrendiklerinin üstüne bir taş dahi koymayı başaramamış hocamıza iki hafta önce işine ilgi ve sevgi duymadığını düşündüğümü söylemiştim. Bu eleştiriye karşılık vakitsizlikten dem vurmuştu. Bu hafta sörvayvır heyecanını paylaşırken arkadaşlarla bilmem nerede yayınlanan big brother'ı netten nasıl izlediğini ballandıra ballandıra anlattı. Vakti yokmuş. Hıh.

Şeffaf sütyen askısı nasıl abuk bir icattır.

İnci şeklinde gri bir kolye aldım, çok güzel.Bir çift gri ayakkabım olsun istiyorum, bugün göz gezdirdim biraz ama bulamadım. Nine West'te gördüm bir tane, istediğim o değildi.

Çok çalışıyorum bu aralar, annemle iki satır dedikodu yaptıktan sonra saat 22:00 gibi cup yatağa. ( Dayım gelinine 38.000 ytl'ye piyano almış, düğün hediyesi.)

Salı, Kasım 21, 2006

ACI YOK ACI YOK...


Bir iki yıl evvel yaptığım Ankara seyahatimde attığım alışveriş turundan bana miras bugün giydiğim ayakkabılar.O kadar çok beğenmiştim ki 38 numara kalmadığı halde, ayağımı binbir güçlükle tıkıştırdığım 37 numarasını almakta bir sakınca görmemiştim.Üstelik topuklarının maşallahı var.Evde bir iki deneme yapmama karşın şimdiye dek giyme cesareti gösterememiştim.Bu sabah gözümü kararttım ve zavallı ayaklarımı o güzel ayakkabıların içine soktum.Sabah 07:35 gibi evden çıktığımı düşünürsek 10 saattir acı çekiyorum demektir.Acının dozu her geçen dakika artmakta üstelik.Bunca şişkinlikten sonra ayaklarımın tekrar sığacağını bilsem çıkarıp zavallıcıkları şenlendireceğim ama ı ıh.

Aslında bütün dertlerimi anlatmak istiyorum, 36 bedenden 38'e yükselişimi, onca kıyafetimin içine giremediğimi, fakir fukaraya ya da eş dosta hediye edemeyecek kadar maddiyatçı, mülkiyeçi bir bünyem olduğunu, gardırobumu açtıkça boynumun nasıl büküldüğünü, gözlerimin dolduğunu filan anlatmak istiyorum ama ayaklarımın acısı müsaade etmiyor.

Cumartesi, Kasım 11, 2006

ÜFF

İçimde bir sıkıntı, bir sıkıntı sormayın efendiler.

Kurstan çıktım, kuaförde fön - kaş operasyonu yaptırdım ve şirketin yolunu tuttum. Efes Pilsen’in geleneksel Blues Festivali’ne katılmayı düşünüyordum. Bütün kankalar orada olacak. Uzun zamandır deklanşörü parmağıma değmemiş fotoğraf makinemi bile çantaya attım sabah evden çıkarken. Çanta dediğim resmen bavul, yok yok içinde, hafif sağa eğik yürüyorum. Geçen yıl olduğu üzeri negro Maykıl Pavırs amcam yine döktürecek, coşacak, coşturacak. Ancak benim bugün, bir elimde Miller bir elim belimde omuz titretmeye mecalim yok. Eve gidip tv karşısında yuvarlanmak istiyorum.Portakallarım, mandalinalarım beni bekliyor.Gidersem pişman olmaktan korkuyorum.Pişman olsam da dönemem, üşenirim, biliyorum.Öyle bekliyorum şimdilik.

Çarşamba, Kasım 08, 2006

BİR İKİ

Saçlarım kararmadı ama bugün kendimi kara kara düşünür buldum.Niye mi ? Gelmiş geçmiş en değerli adamım işten ayrılmak/ ara vermek zorunda kalıyor ve sebep bir kez daha gebelik. ( Hem de tehlikelisinden ) Bu kaçıncı saymadım ama bu işte bir iş var diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

1- Bit pazarına nur yağdıracak kadar uğurluyum, uğurböceğiyim.
2- Öyle meymenetsizim ki elemanlar akşam eve gidince yaşadıklarını unutabilmek için kocalarına daha bir sıkı sarıldılar.

Şimdilik bilemiyorum.Bildiğim,

Ya daha çok çalışacağım ( nette bunca fink attığıma göre epey boş vaktim var )
Ya da o pozisyona yeni eleman yetiştirmek zorunda kalacağım ( İşte bu kısım hayli meşakkatli, bu sektörde yıllardır çalışan biri olsa dahi eğitimi aylar sürüyor ve ben sürekli sahte gülümsememi takınıp hayalimde o elemanın boğazını sıkıyor oluyorum.)

Yoruluyorum.

1- Alıp başımı buralardan gidesim var.
2- Var.

_ _ _ _ _

Ek: Depreşmiş eski hayal,

Bir gün açacağım bakkal tükanı.Önüne iki tabure atıp, yan taraftaki çay ocağından gelen çayları hüpürdeterek tavla oynayacağız Vetfatos'la.Eti puf, jelibon ve tipitip bağımlısı müşterilerim okul çıkışı dükkanı basacak.Akşam ezanını müteakip kepenklerimi indireceğim tangır tungur.Sonra kazandığım üç kuruşu yiyeceğim eş dostla güle eğlene/cayır cayır.

Salı, Kasım 07, 2006

RENKLER

Kursta tasarımcılık oynama işini epey ilerlettik.Html kodlarıyla bir ay boyunca oynaştıktan sonra Dreamweaver'a geçiş yaptık.Şimdi birbirinden KÖTÜ web siteleri tasarlıyorum, gözlerimin gelişmemiş renk ayarının buna katkısı büyük.Her eserimden sonra süslü sevgilimin NAPTIN MASLAHATGÜZAR, GÖMLEĞİNİN RENGİ CEKETİ ÖLDÜRMÜŞ ve benzeri eleştirilerini hatırlıyorum.Ben istemez miyim enfes siteler tasarlamak, öldürmeyen gömlekler giymek.İsterim.Renklerle aramı düzeltmeliyim bir an evvel.

_ _ _ _ _


Saçımı siyaha boyatmaya karar verdim.Bugün akşama kadar vazgeçmelerim beni ziyaret etmezlerse yarın kapkara saçlarım olacak.
_ _ _ _ _

Perşembe, Kasım 02, 2006

KIŞ


Artiz bacım, 3. sivil paşa ( 1. Zeki Müren, 2. ben), pek kıymetli arkadaşım Meltem ( paşa ) şehre dönüş yaptı.Haliyle geç saatlere kadar muhabbet, evlerimizi abuk subuk disco ortamlarına dönüştürme, alkolün sınırlarını zorlama ( bunu genelde Meltem yapar, benim bitmek bilmeyen kadehim ona eşlik eder ), battaniye, şarap, ağır - ağdalı muhabbetler eşliğinde terasa tüneme faaliyetlerimize bir iki gün içinde başlarız.İngiliz İlkay dün akşam aradı. Kıskançlıktan bitap düşmüş olduğu sesinden anlaşılıyordu ( itiraf etmiş de olabilir ).Hayat şu an baktığım yerden bir hayli güzel.

_ _ _ _ _ _




Saçlarımın yıllar itibariyle at kılına dönüştüğünü gözyaşları içerisinde izliyorum.Ne olmuştu da o güzelim sırma! saçlarım kıla dönüşmüştü.Ya dünyanın parasını savurup aldığımız o bilmem ne marka şampuanlar, kremler sonracıma diğer bakım ürünlerinde bir tuhaflık var ya da insan yaş aldıkça ( tamam, yaşlandıkça ) saçları at kılı olur.Şu sıralar gördüğüm bütün kadınların saçlarına dokunmak istiyorum çaktırmadan, şimdilik ellerime hakimim.

_ _ _ _ _ _

Çarşamba, Ekim 18, 2006

EUREKA !

Aynı insanın yüksek dozda arkadaşlığına maruz kalmış; yaş, eğitim, statü, sosyal hayat vd. kriterleri birbirinden farklı insanların zamanla aynı deformasyona uğradığı, aynı şikayetlerden muzdarip olduğu gözlemlenmiştir.

Biz deli gibi hastane dizileri izleyip doktorculuk oynayan bir güruh olarak bu hastalığı tinsel yolla bulaşan hastalıklar kategorisinde inceliyor hepsine acil şifalar diliyoruz.

Pazartesi, Ekim 16, 2006

MSN ANNEMİN YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ

MSN, arkadaşlarla geyik yapma aracı olmaktan çıktı, annemin bilgisayar başına oturmasıyla birlikte bilinmeyen bir vakte kadar hanemize gün doğdu.

Yıllarca hayat arkadaşlığı yapmış, yapışık ikiz kıvamına gelmiş annem ve kardeşim, kardeşimin boyu boyuna huyu huyuna bir delikanlıya gönlünü kaptırması ve evlenmesiyle ayrılmak zorunda kaldılar.Annem içinde bulunduğu buhranı atlatabilmek maksadıyla diğer kızının (benim) yanına geldi.Gülmeyen bir yüzle geldi ve ısrarla gülmedi.Her türlü teknolojiye sırtını dönen kadın, kardeşimin internet bağlatması ve MSN yüklemesinin akabinde, daha evvel sadece tozunu almak için yaklaştığı bilgisayarın başına oturup MSN nimetlerinden faydalanmaya karar verdi.Hemen bir kenara atılmış kamera yüklendi.Birbirlerinin gül yüzlerine bakarak, kahkahalar atarak çetleşmeye başladılar.Ben bir garip Maslahatgüzar şaşkınlık içerisinde şişe dibi gözlüklü annemin klavyede harfleri her geçen gün daha hızlı buluyor oluşunu izliyor, içten içe seviniyor daha içten içe kıskanıyorum.
_ _ _ _ _

Yine aynı annem ( evet ),

Çöp diye bir şey var yavrum biliyor musun ?

dedi bana, dergiler, itinayla kesilmiş gazete sayfaları ve gereksiz bir dünya ıvır zıvırımı acımasızca çöpe atarken.
Anne içlerinde lüzumlu bir şey olabilir, kontrol etseydik !

cümleciğime karşılık olarak ters ters baktı.
_ _ _ _ _

Oruç tutmuyor olabilirim ama bayramda en iyi şekeri, çikolatayı ben alırım.Kapıyı kimse çalmadığı için de hepsini yerim.

Badem şekerini ne kadar çok sevdiğimi söylemiş miydim ?
_ _ _ _ _

ARANIYOR!!

Şasesi kırmızı üst tarafı beyaz, Fruehauf marka 2002 model frigorifik römorku çaldılar güpegündüz.Römorkun arka sağ kapağında Trabzonspor amblemi arka tampon üzerinde de fosforlu yazı ile ALLAHA EMANET OL yazmaktadır.Şüphelendiğimiz kimse yoktur.

Bulanlar görenler insanlık namına bu bloga comment bıraksın
_ _ _ _ _

Bitti.

Cuma, Ekim 13, 2006

MELİSA, NANE VE ANASONLU BİTKİ ÇAYIMI YUDUMLARKEN DÜŞÜNDÜM DE ;

~ Saçlarımızın önlerini bigudiyle sarıp kabarttığımız, üç beş kişi yan yana dizilip kol kola gezdiğimiz yıllarda kitap referanslarımızı gözlerinin içine baktığımız bir takım ağabeylerimizden, ablalarımızdan alırdık. Bana denk düşen abi ve ablaların Orhan Pamuk’tan hiç hazzetmedikleri, genç dimağıma oldukça deruni işlenmiş olacak ki, yazarı ve kitaplarını tek bir satırını okumadığım halde sevilmeyecekler – okunmayacaklar cebime koymakta hiçbir mahzur görmedim. Önümüzdeki birkaç gün içerisinde yapılacak arkadaş – eş – dost toplantılarında Orhan Pamuk ve nur topu gibi Nobel’i hakkında fikir beyan edemeyecek olmanın şaşkınlığı içerisindeyim.

~ Sakın içmeyin.

Cuma, Eylül 29, 2006

GÜLİZAR DEVLER ÜLKESİNDE

Ben bu ara paso film izliyorum.

Sevdiğimi iddia ettiğim ama sevdiğini beyan etmek için yeterli sayıda filmini izlemediğimi farkettiğim Pedro Almodovar'ın halihazırda inmiş / alınmış, aylardır beni bekleyen iki filmini - Kötü Eğitim ve Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar - izledim. Almodovar'ın gönlümdeki yerinde herhangi bir değişiklik olmadı üstelik Madrid'e olan ilgim birazcık daha arttı.Kötü Eğitim'de Amores Perros'tan bu yana çok sevdiğimiz, içimizden üfff dediğimiz Gael Garcia Bernal'i ( octavio ) gördük, ara ara Julia Roberts'a ( octavio evet ) benzettik.Hatta gudubet Julia Roberts'tan daha güzel ve alımlı olduğuna kanaat getirdik/dim.Ayrıyetten Konuş Onunla'dan hatırladığımız sevimli Benigno'yu yine pek sevimli bir rolde izledik.

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar oldukça komik bir filmdi, güldük yerli yersiz.

Bunlar dışında bir de Güney Kore filmi izledim.Maraton.Damağımda çocukluktan hayal meyal hatıra Şampiyon adlı filmin bıraktığı tadı bıraktı ( aslında iki filmin muhtemelen alakası bile yok ), göz yaşları sel oldu aktı.Güney Kore'li oyuncuların yeteneklerine bir kez daha hayran kaldım.Oasis'teki esas kızdan sonra, bu filmdeki otistik delikanlı bu adamların üstesinden gelemeyecekleri bir rol olmadığı hissiyatı verdi bana.

Pazar, Eylül 24, 2006

AZ KALDI, BİTECEK


Yalnız olduğum / hissettiğim günler diğerlerinden daha uzundur hep.Abartılı bir kahvaltı, Charles Bronsonlu western, kolikler gezintisi, Black Oak Arkansas, gazetelere göz atış, kocaman bir paket kent sütlü bonbon, koltukta pinekleme, Lost, bir bölüm daha Lost, abur cubur sefası, koliklerde bir gezinti daha, Fatma'yla biraz sohbet, Tire usulü plastik yiyormuş hissi veren köftelerden bir tabak, yine koltukta pinekleme ve benzerleri biçiminde sürüp giden uzun upuzun bir pazar günüydü.Yarın giyecek hiç bir şeyimin olmaması çünkü ütüye elimin uzanamaması, bu saatte hala banyo yapmamış olmak ise can sıkıntısı ekliyor tüm bunlara.

İlkay'ın doğum günü bugün ve uzaklarda olduğu için hüzünleniyorum.Niye hüzünlendiğimi anlayamıyorum çünkü burada, yanıbaşımdayken hiç kutlamadım doğum gününü.

Bir süre susmak ve uzaklaşmak istiyorum ama zaten hiç konuşmadığımı ve hiç bir şey anlatmadığımı farkediyorum.

Bir fincan kahve, biraz Thin Lizzy ile sonlandırmak niyetindeyim hiç bitmeyecekmiş gibi gözüken günü.

Perşembe, Eylül 21, 2006

Salı, Eylül 19, 2006

GUTTER BALLET


Santino ile sohbet ederken bir konserden bahsetmişti, ben de o sırada ne ile uğraşıyorsam artık he he demiş geçmiştim.Bugün birden aklıma geldi,
- Santino Sepultura konseri ne zamandı ?
- Ne Sepulturası, bilmiyorum ben!
Feci sallamıştım, gelen grup Savatage'dı ve benim eskiden çok sevdiğim gruplardan biriydi.Bir taraftan şarkıları indiriyor bir taraftan dinliyorum.Özellikle Gutter Ballet albümünü çok iyi hatırlıyorum ve bazı şarkıların sözlerini bile unutmamışım eşlik ediyorum.15-16 yıl geçmiş, hayret.

ANARCHICO CASALINGA


Gribin ağına düşürdüğü garip Maslahatgüzar 3 gündür yatak - koltuk - pc arasında mekik dokumaktadır.İçtiği ilaçlar, vurulduğu iğneler yaptığı nane limonlar efendime söyleyeyim çorbalar sayesinde iyileşmiş hatta o kadar iyileşmiştir ki Katatonia ve Opeth eşliğinde DOLMA yapmıştır.

Cumartesi, Eylül 16, 2006

DİBEK KAHVESİ


Alır mıydınız?

SADECE SOL GÖZÜ AĞLAYAN TEK İNSAN DEĞİLMİŞİM


Pek ağlak biri sayılmam, aylarca biriktiririm tuzlu suya dönüşen üzgünlüklerimi ve etrafta kimsecikler yokken, sessiz sedasız SOL GÖZÜMDEN pıt pıt döküveririm.Bir iki yıllık birikmiş borcum, sigarayı bırakmış olmanın verdiği öksüzlük hissiyatıyla birleşince bugün o gün oldu, birkaç damla aktı sol gözümden.Ardından her cumartesi olduğu üzere kitapçının yolunu tuttum.Özen Yula'nın ÖBÜR DÜNYA BİLGİSİ adlı öykü kitabını, Annelies Verbeke'nin UYKU'sunu ve bir iki gün önce arkadaşımın tavsiyesi üzerine almayı kafaya koyduğum Murat Uyurkulak'ın TOL'unu aldım.TOL'a hızlı bir giriş yaptım ve daha ilk sayfadaki,
... RUHUMA BİR HAYAT YAKIŞTIRAMADIM.

cümlesi ruhuma yapıştı.Filozofların, büyük yazarların kitaplarında veya sevilen grubun - şarkıcının söylediği şarkı sözlerinde hayatın anlamını bulan yeniyetme bir genç oldum birden.15.sayfaya bir kaç dakika içinde ulaşmıştım ve şöyle bir cümleyle karşılaştım.
... KÜÇÜK BİR AÇIKLIK KALMIŞTI FOTOĞRAFLARIN ARASINDA, HER DEFASINDA SOL GÖZÜM O AÇIKLIĞA RAST GELİYORDU VE BEN SADECE SOL GÖZÜMLE AĞLIYORDUM.


Sol gözüyle ağlayan bir tek ben varım sanıyordum ve ağlarken, yine sol gözümle ağladığımı farkedip gülmeye başlıyordum.Bundan sonra nolacak bilemiyorum.

Pazar, Eylül 03, 2006

İSLİ SİSLİ PİS PUSLU



İki gün öncesine kadar pırıl pırıl bir gökyüzü varmış, günlük güneşlikmiş.Bana sisli, puslu, yağmurlu bir hava denk geldi, yine de güzeldi.



9 Eylül'de Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrası sanatçılarından oluşan bir grup, Ayder Senfonisi adını alarak yaylada eşsiz olacağına inandığım bir konser sunacaklar.Elbette yağmur izin verirse.Bir aksilik çıkmazsa Ayder'e tekrar gitmek ve bahsi geçen konseri izlemek / dinlemek istiyorum.



Son günlerde ciğerlerimin mutluluğuna diyecek yok.Önce sigaradan kurtuldular, ardından Kaçkar Dağlarında oksijene boğuldular.

Cumartesi, Eylül 02, 2006

DURUM BUNDAN İBARET



Akşam 18:00 gibi Ayder Yaylasına gitmek üzere yola çıkacağım.Belki Kaçkar havası iyi gelir.

An itibariyle iyi değilim.

Perşembe, Ağustos 31, 2006

LONDRA


SUPERTRAMP'ı ve yıllarca solistliğini yapmış sayın ROGER HODGSON'u pek bir severim.Supertramp şarkılarını da Roger abimin yapmış olduğu solo albümleri de büyük keyifle dinlerim, kendimden geçerim.Bir şarkı hariç.

LONDON

Roger Hodgson'un Supertramp'tan ayrıldıktan sonra yaptığı belki ilk belki ikinci ( ay ben ne bileyim kaçıncı ) albümden, seksenli yıllarda tv.lerde, radyolarda sıkça yer alan şarkılardan biriydi. ( Alakasız( dır ) ama aklıma englishman in new york ve yeke yeke geldi )
OY İNGİLTEREM, KRALİÇEM, SİZ BAŞKASINIZ, ŞİMDİ LONDRA'DA OLMAK VARDI, AH NE ÇOK ÖZLEDİM, YALARIM, YUTARIM
tandanslı bu şarkı ve hatta LONDRA'nın ta kendisi bende bulantı yaratır o günlerden beri.



İlkay beni ısrarla LONDRA'ya davet ediyor.

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

3. GÜN


Sigaranın hayatımdan kapı dışarı edilişinin 3. günüdür.Ayaklarım ya da ayak parmaklarımın yerli yerinde durmalarını birazcık daha garantiye almak maksadıyla gerçekleştirmiş olduğum bu eylemden ötürü herhangi bir pişmanlık duymamaktayım.

Sadece biraz sinirliyim.

Pazar, Ağustos 27, 2006

YAŞLANDIKÇA

SABAH SABAH KÖME ÇEKTİ CANIM


Memlekete yaptığım yolculukta mahallemize kurulmuş olan pestil fabrikasını ziyarete gitmeyi de ihmal etmedim.Açık alanda kurutulmaya çalışan pestil ve kömelerin başına üşüşmüş yüzlerce arı ödümü kopardı ama yine de bir kaç kare fotoğraf çekmeyi başardım.

Cumartesi, Ağustos 26, 2006

GEL VATANDAŞ GEL, EMMY ÖDÜLLERİ KAPANIN ELİNDE KALIYOR


Emmy ödülleri bu pazar sahiplerini bulacakmış.Adaylara bir göz atayım dedim ve paşa gönlüm durmadı, hemen dağıtımını yaptı.

En iyi komedi dizisi ödülünü CURB YOUR ENTHUSİASM' a verdim gitti.Rastladıkça izlediğim doğaçlama dizi.Zannediyorum sadece bölümün konusu ana hatlarıyla belirleniyor, oyuncuların replikleri tamamen doğaçlama. Bazen sahiden eğlenceli oluyor.Özellikle dizinin yaratıcısı ve başrol oyuncusu Larry David çok başarılı.Yine de bu ödülü vermemde diğer dört aday diziyi hiç izlememiş olmamın etkisi büyük.( utanmadan sıkılmadan ödül verdim, hoh )


En iyi erkek oyuncu ( Drama ) ödülünü verirken de hiç zorlanmadım.Elbette hiç objektif değilim ( belki de öyleyim ) ve PETER KRAUSE'yi / Nate Fisher yanaklarından öpüyor, ödüllere boğuyorum.( Aman Nate duymasın, ben aslında kardeşi Michael C.Hall / David'i daha çok seviyorum. )

En iyi kadın oyuncu ( Drama )'da da durum değişmiyor, FRANCES CONROY / Ruth Fisher ödülün sahibidir.Dizide en sevdiğim karakterlerin başında ve oynadığı diğer filmleri ve dizileri bulup izleyeyim, eksik kalmayayım diye görev edindiğim kişidir.Zaten Six Feet Under'da kötü oyuncu yok.
Diğer adaylar arasında Commander In Chief'in başrol oyuncusu Geena Davis'i gördüm.Nasıl sevimsiz bir dizidir ve Amerika Başkanı rolündeki Geena Davis'in de iyi olduğu söylenemez ama aday işte.( Bu yorumu sadece dizinin ilk bölümünü izleyerek yaptım, bir de yuh bana )


En iyi drama dizisini HOUSE M.D.'ye veriyorum tabi ki.Hazır aklıma gelmişken ilk sezonun kaçırdığım bölümlerini bulup izleyeyim.Hugh Laurie'yi aday listelerinde göremedim, hayret !

En iyi erkek oyuncu ( komedi ) ödülünü az evvel övgülere gark ettiğim LARRY DAVID'e

En İyi kadın oyuncu ( komedi ) ödülünü Will & Grace'in Grace'i DEBRA MESSING'e

En iyi animasyon ödülünü de THE SIMPSONS'a veriyorum

Lost'un niye hiç adaylığı yok anlayamadım.

Ve sıkıldım artık, konuyu kapatıyorum.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

KÖYÜMDE ŞENLİK VAR KÖYÜMDE DÜĞÜN


Bana yine yol göründü, kızkardeşim Melike Sultan'ın izdivacı vesilesiyle memlekete gidiyorum bugün.Kırmızı yanaklı Richard Gere eniştem ve kardeşim parmaklarına şu fotoğrafta gördüğünüz halkalardan takarak bir ömür mutlu mesut yaşamak, minik kırmızı yanaklı Richard Gere'ler ve Melike Sultan'lar üretmek niyetindeler.Abla olarak bana da evin dekorasyonu konusunda yardımcı olmak, yurdumun dört bir köşesinden yağacak olan akrabalara ev sahibeliği yapmak, fırsat bulunca bahçede elma yemek ve dere kenarında türkü söylemek, düğünde biricik abla sıfatıyla halay başı olmak mendil sallamak düşüyor.

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

KORKUSUZ



Son 4-5 aydır sinema maceralarım hep uykuyla sonlanıyordu.Hemen bu durumu, yıllar evvel James Bond / Golden Eye'da uyuyan arkadaşıma haftalarca bıdıbıdı yapmamla örtüştürdüm.Etmiştim, bulmuştum.Uyku maceram Terrence Malick'in The New World'üyle başladı.Üstelik 5. dakikada uyumuştum.Arada bir gözümü açtığımda gördüğüm ağaç, ot, börtü böcük velhasıl yeşillik haricinde film hakkında hiç bir şey hatırlamıyorum.Hala da fırsat bulup izleyemedim.Son uyku maceram ise Karayip Korsanları'nda oldu.En azından antrakt sonrası bölümün tamamını izledim, yetti de.Adam olana çok bileydi.



Dün 21:45'te Jet Li ile randevumuz vardı.Öncesinde yemek yerken sevgilim de ben de delicesine esnedik.İçimden kesin uyuyacağım diye geçirdim ama ne mümkün.Jet Li yine yaptı yapacağını ve 2,5 saate yakın vurduk-kırdık-dağıttık hep birlikte.Wushu hakkında engin bilgilerle donandık.Düşündüm de seviyorum ben bu küçük çekik gözlü adamı, şimdiye dek sevmediğim bir filmine denk gelmedim.Sevgilim zaten hastası.Öğlen yemek randevumuzda sinema planı yaparken KORKUSUZ afişini daha önce görmemiş numarası yaptı, ilgimi diğer filmlerden uzaklaştırarark güya beni ikna etti, biletimizi aldıktan sonra da sabah gazetede gördüğünü itiraf etti.Pek güldük ama gerek yoktu, ben zaten diğer filmlere tercih ederdim Korkusuz'u.

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

MASLAHATGÜZARIN ÇOK SEVDİĞİ GOFRETLE KARŞILAŞMASI


Eskiden bisküvi ve gofret evimize teneke kutularda girer, annem onları acil bir misafir gelirse ikram ederim düşüncesiyle kuytu köşelere saklardı.Kardeşime ve bana da annemin olmadığı vakitlerde evin altını üstüne getirerek özellikle o enfes gofretleri bulmak düşerdi.Şimdi rafları fındıklı, fıstıklı, çikolatalı, muzlu, çilekli... rengarenk ambalajlı yüzlerce gofret çeşidi süslüyor ama hiç birinin tadı teneke kutulardakinin yanına yaklaşamıyor.Derken yakın lezzette buldum bir tane, sütlü ve gayet ölçülü vanilya aromasıyla bana o günleri hatırlattı bir nebze.

Çocuklar gibi ŞENim.

Salı, Ağustos 08, 2006

BİR LA FONTAINE MASALI - TİLKİ İLE MASLAHATGÜZAR


Boğazımda çıkan yumru büyüyünce bir de ateşi çıkınca hemen teşhisimi koydum.Ya lenf kanseriydim ya da tiroid.Bir ara internette sağlık sitelerinde fink atarken gözlerim dahi doldu, o kadar inandım teşhisime.Herkesi ayağa kaldırdım, hastayım boğazımda garip bir şey var, doktor bulun bana nidalarıyla dört döndüm ofiste.Sonra bekleyemedim kimseleri, ben en iyisi bir dahiliyeciye gideyim ve rahmetli babaannemden eksiği olmayan fazlası olan şikayelerimi bir bir sıralayayım, dahiliyeci amcam nasıl olsa icabında beni uygun yere yönlendirirdi.Koşa koşa gittim, koşarken kafamdan bin türlü türk filmi senaryosu geçti.Bana kanser olduğumu ve 3 ay ömrüm kaldığını söylediklerinde değişik tepkiler verdim her hayalde.Kiminde doktor amcaya sarılarak salya sümük hönkürdüm, kiminde gururlu ve mağrur tavrımı hiç bozmadan büyük bir olgunlukla karşıladım hastalığımı.Velhasıl dahiliyeci beni iki dakika sonra kulak-burun-boğazcıya gönderdi.Anlattım bütün dertlerimi sıkıntılarımı doktor beyciğime, anlatırken bir taraftan da diplomasını ve benzeri bir dünya çerçevelenmiş ıvır zıvırı inceledim.İçeride bir odaya geçtik sonra, elinde garip bir aleti kulağıma sokmaya başladığında sabah banyo yaptıktan sonra kulaklarımı beyaz pamuklu çubukla didiklememiştim, kirliyse rezil oldum eyvah dedim.Kulaklar kirli ama sağlam çıktı.Sonra burun deliklerime başka bir edevat soktu, muhtemelen beynimi gördü oradan derken peçetemsi bir cisimle dilimi yakalayıp boğazıma başka bir cisimle yolculuk yaptı.Lütfen iiiii der misiniz? dedi.İçimden elbette dedim ve tüm gücümle iiii sesi çıkarmaya çalıştım ama dilimin adamın elinde olması vesilesiyle benden ses seda çıkmadı.Epey uğraştıktan sonra bir ses çıkardım ama ne i ne de başka bir harfe benzemiyordu.Neyse ki doktor beyciğim kabul etti de dilimi elinden kurtardım.Her hasta olduğum ve her doktora gittiğim zaman olduğu üzere kayda değer bir hastalığım yok.Yağ bezelerim ve yumrularım, tükettiğim sağlıksız besinlerin bana armağanı.15 gün sonra tekrar gideceğim ve o kitleleri kesip alacak kalan sağlara da ilaç tedavisi uygulayacak.Zaten 10 gün boğazımda çıkan ve iltihabik durum arz eden kitle için antibiyotik kullanacağım.

Doktorumun soyadı TİLKİ.

Muayenehaneden çıkınca çok zorladım kendimi ama sağlıklı yemeği nerede bulacağımı bilemedim.Bugün de sağlıksız besleneyim nolacak diye düşündüm.Kendime kocaman bir tabak beef stroganof yanında buz gibi cola üzerine de tiramisu ısmarladım.Çıkınca marketten de çikolata, jelibon, gofret, danone ve sağlıklı içecekler olduğunu tahmin ettiğim organik üzüm suyu ve karadut suyu aldım.Yaşasın sağlıklı yaşam, kahrolsun toksinler demek istiyorum.

Durum böyle böyle.

Salı, Ağustos 01, 2006

BALIKLARLA YÜZMEK


Döndük yine İmroz'a.Burası ülkemizin en batısı, güneşin en son battığı yer, Uğurlu Köyü.Ayağınızı suya soktuğunuzda çarpan yaratıklardan korkmayınız, küçücük balıklar onlar.Oynayınız, oynaşınız, bütünleşiniz, sonra denizden çıkınca sebepsiz yere gülme krizlerine yakalanınız.Ben bu yere aşığım işte.

ALTINOLUK ŞEKERİ



Altınoluk'a en son 92 ya da 93 yazında gitmiştim.Nisandan eylüle kadar koca bir yazı geçirdiğim bu mekana yıllar sonra büyük bir heyecanla tekrar gittim.Plajlar tıka basa dolu, güzelim zeytin ağaçlarının yerlerinde yazlıklar, migrosundan tansaşına marketler görünce boğazım düğümlendi.Velhasıl Altınoluk'ta gördüğüm tek güzel şey bu sarı şapkalı mehmet ağaydı.

KOP DA GEL AYRIL DA GEL



Yine aynı maslahatgüzar kişisi geçiyorum madem uğrayayım nolacak düşüncesiyle Truva'da turist paralarını iç etmek için muhtemelen bir yıl evvel yapılmış uyduruk ata uğramış, sek sek merdivenlerden çıkarak atın içine yerleşmiş, şişmiş ayaklarını gölgede dinlendirmiştir.

GÖKÇEADA ANILARI 2



Efendim günlerden bir gün maslahatgüzar kişisi adaların adası İmroz'un Eski Bademli köyünde endam eylemiş, vakti zamanında çamaşırhane olarak kullanılan bu mekanda çamaşır niyetine ellerini yıkamıştır.Köy kahvesinde içtiği melisa çayları ise aklından hiç çıkmamaktadır.

GÖKÇEADA ANILARI

Cuma, Temmuz 21, 2006

belki gelirim belki gelmem


Tatil zili çalıyor duydunuz mu ?

Çok uzaklarda deniz kaplumbağalarıyla oynaşacak, havuzda çimecek olmanın verdiği heyecan ve mutluluğu size anlatamam.



Geri döndüğümde blogumda temizlik ve düzenleme yapacak, yepyeni maceralarımı sizlerle paylaşacağım.

O halde on gün sonra görüşelim.

Perşembe, Temmuz 20, 2006

rezervasyonda son nokta


Asabiyetim tavan yaptı.

Konaklamayı planladığım oteldeki şaşkın resepsiyonistle birkaç gündür telefon görüşmesi yapıyorum.Aradığım tarihte balkonlu oda kalmadığından ( ki yerim balkonu ) iyiniyet elçisi otel çalışanı, mevcut rezervasyonlardan kapora yatırmayanlar olduğu, onları beklememizin iyi olacağını söyledi.Ben de bu şapşalın aklına uydum.Bugün belirtilen saatte oteli aradım ve süper resepsiyonisti buldum.Bana artık balkonsuz oda da kalmadığını söylemez mi ? İyi de balkonsuz oda için rezervasyon talebimi neden değerlendirmek istemediniz, yaptığınız iş mi sizin şeklindeki serzenişlerim de yüksek tansiyon olarak bana geri döndü.Bir de pişkin ki sormayın ' ama kapora da yatırmamıştınız ? ' Bu, şu demek, önce kalacağınız oteli belirleyip, hesap numarasını kaptığınız gibi bankada alıyorsunuz soluğu.Sonra oteli arayıp, bakın ben kaporamı yatırdım acaba boş odanız var mı diye soruyorsunuz.Süper resepsiyonistimizin özürleri de pek işlemedi bana.Şikayet maillerimi derhal yazdım, eğer yanıt gelmezse bütün gezi.net, bilmemneotel.com, ıvır zıvır.com.tr adreslerine girip ilgili otel için yorumlarımı esirgemeyeceğim.Gerçi yanıt gelirse de esirgemeyeceğim.

Neyse ki daha iyi bir otel buldum.

alışveriş canavarı


Nasıl abarttım yine, yapacağım 10 günlük tatil için aldığım kıyafetle ( ki geçen senekileri saymıyoruz, onları giydik hevesimiz geçti ) dört kişilik bir aile üç ay tatil yapar.Yarın akşam yola çıkıyoruz, pek heyecanlıyım, bu sevdicekle ilk tatil.

korkularım 1


Henüz mini mini iken yaşadığım korkuları ve bu korkuların yıllar itibariyle nasıl bir değişim gösterdiğini düşündüm dün gece, uyumadan evvel.

Çocukluğumun en korkutucu simalarından biri Tina Turner hanımefendiydi.Büyüdükçe sevdiklerim tarafına geçen bu güzide hatun kişi, minik maslahatgüzarken, afro saçları, kocaman ağzı, tuhaf dans figürleriyle babaannemin yaramazlık yapmayayım diye anlattığı ÖCÜ tarifine birebir uyuyordu.Sonra büyüdüm, geçti.

Bir diğer korkum - ki bunu anlatırken fark ettim sanat sepet işleriyle pek alakalıymışım, çocukluk korkularım hep ünlülerle ilgiliymiş - en sevdiğim san’atkarlar olan Zeki Müren ve Elvis Presley hazretlerinin ölümünü düşlemekten mütevellit gelişmişti.Öylesine sahici! bir sevgiyle bağlıydım ki her ikisine de öleceklerini düşünmek uykuya geçmeden önce yastığıma pıt pıt gözyaşı dökmeme sebep oluyordu.Sonra öldüler, geçti.

( Aslında Elvis zaten ölmüştü ama benim haberim yoktu, Zeki Müren öldüğünde eşek kadardım ve inanın dostlar hüngür şakır ağladım )

Bunları düşünürken daldığım rüya aleminde devasa bir F beni kovalıyordu.Bu F, benim hala yazıp çizmekten vazgeçmediğim bir soralım cevaplayalım sitesine gönderdiğim ‘ Adı kolay da soyadı nasıl telafuz edilir ? ‘ sorusundaki telafuz ( telaffuz ) kelimesinin unutulan F’sinden başkası değildi.Ve can havliyle uyanmadan az evvel, üstteki dişiyle kafama vurmayı da ihmal etmemişti.

Ve evet benim oldu bitti dötüm açıktır.Uyurken de uyanıkken de.

Perşembe, Temmuz 13, 2006