Perşembe, Ağustos 31, 2006

LONDRA


SUPERTRAMP'ı ve yıllarca solistliğini yapmış sayın ROGER HODGSON'u pek bir severim.Supertramp şarkılarını da Roger abimin yapmış olduğu solo albümleri de büyük keyifle dinlerim, kendimden geçerim.Bir şarkı hariç.

LONDON

Roger Hodgson'un Supertramp'tan ayrıldıktan sonra yaptığı belki ilk belki ikinci ( ay ben ne bileyim kaçıncı ) albümden, seksenli yıllarda tv.lerde, radyolarda sıkça yer alan şarkılardan biriydi. ( Alakasız( dır ) ama aklıma englishman in new york ve yeke yeke geldi )
OY İNGİLTEREM, KRALİÇEM, SİZ BAŞKASINIZ, ŞİMDİ LONDRA'DA OLMAK VARDI, AH NE ÇOK ÖZLEDİM, YALARIM, YUTARIM
tandanslı bu şarkı ve hatta LONDRA'nın ta kendisi bende bulantı yaratır o günlerden beri.



İlkay beni ısrarla LONDRA'ya davet ediyor.

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

3. GÜN


Sigaranın hayatımdan kapı dışarı edilişinin 3. günüdür.Ayaklarım ya da ayak parmaklarımın yerli yerinde durmalarını birazcık daha garantiye almak maksadıyla gerçekleştirmiş olduğum bu eylemden ötürü herhangi bir pişmanlık duymamaktayım.

Sadece biraz sinirliyim.

Pazar, Ağustos 27, 2006

YAŞLANDIKÇA

SABAH SABAH KÖME ÇEKTİ CANIM


Memlekete yaptığım yolculukta mahallemize kurulmuş olan pestil fabrikasını ziyarete gitmeyi de ihmal etmedim.Açık alanda kurutulmaya çalışan pestil ve kömelerin başına üşüşmüş yüzlerce arı ödümü kopardı ama yine de bir kaç kare fotoğraf çekmeyi başardım.

Cumartesi, Ağustos 26, 2006

GEL VATANDAŞ GEL, EMMY ÖDÜLLERİ KAPANIN ELİNDE KALIYOR


Emmy ödülleri bu pazar sahiplerini bulacakmış.Adaylara bir göz atayım dedim ve paşa gönlüm durmadı, hemen dağıtımını yaptı.

En iyi komedi dizisi ödülünü CURB YOUR ENTHUSİASM' a verdim gitti.Rastladıkça izlediğim doğaçlama dizi.Zannediyorum sadece bölümün konusu ana hatlarıyla belirleniyor, oyuncuların replikleri tamamen doğaçlama. Bazen sahiden eğlenceli oluyor.Özellikle dizinin yaratıcısı ve başrol oyuncusu Larry David çok başarılı.Yine de bu ödülü vermemde diğer dört aday diziyi hiç izlememiş olmamın etkisi büyük.( utanmadan sıkılmadan ödül verdim, hoh )


En iyi erkek oyuncu ( Drama ) ödülünü verirken de hiç zorlanmadım.Elbette hiç objektif değilim ( belki de öyleyim ) ve PETER KRAUSE'yi / Nate Fisher yanaklarından öpüyor, ödüllere boğuyorum.( Aman Nate duymasın, ben aslında kardeşi Michael C.Hall / David'i daha çok seviyorum. )

En iyi kadın oyuncu ( Drama )'da da durum değişmiyor, FRANCES CONROY / Ruth Fisher ödülün sahibidir.Dizide en sevdiğim karakterlerin başında ve oynadığı diğer filmleri ve dizileri bulup izleyeyim, eksik kalmayayım diye görev edindiğim kişidir.Zaten Six Feet Under'da kötü oyuncu yok.
Diğer adaylar arasında Commander In Chief'in başrol oyuncusu Geena Davis'i gördüm.Nasıl sevimsiz bir dizidir ve Amerika Başkanı rolündeki Geena Davis'in de iyi olduğu söylenemez ama aday işte.( Bu yorumu sadece dizinin ilk bölümünü izleyerek yaptım, bir de yuh bana )


En iyi drama dizisini HOUSE M.D.'ye veriyorum tabi ki.Hazır aklıma gelmişken ilk sezonun kaçırdığım bölümlerini bulup izleyeyim.Hugh Laurie'yi aday listelerinde göremedim, hayret !

En iyi erkek oyuncu ( komedi ) ödülünü az evvel övgülere gark ettiğim LARRY DAVID'e

En İyi kadın oyuncu ( komedi ) ödülünü Will & Grace'in Grace'i DEBRA MESSING'e

En iyi animasyon ödülünü de THE SIMPSONS'a veriyorum

Lost'un niye hiç adaylığı yok anlayamadım.

Ve sıkıldım artık, konuyu kapatıyorum.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

KÖYÜMDE ŞENLİK VAR KÖYÜMDE DÜĞÜN


Bana yine yol göründü, kızkardeşim Melike Sultan'ın izdivacı vesilesiyle memlekete gidiyorum bugün.Kırmızı yanaklı Richard Gere eniştem ve kardeşim parmaklarına şu fotoğrafta gördüğünüz halkalardan takarak bir ömür mutlu mesut yaşamak, minik kırmızı yanaklı Richard Gere'ler ve Melike Sultan'lar üretmek niyetindeler.Abla olarak bana da evin dekorasyonu konusunda yardımcı olmak, yurdumun dört bir köşesinden yağacak olan akrabalara ev sahibeliği yapmak, fırsat bulunca bahçede elma yemek ve dere kenarında türkü söylemek, düğünde biricik abla sıfatıyla halay başı olmak mendil sallamak düşüyor.

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

KORKUSUZ



Son 4-5 aydır sinema maceralarım hep uykuyla sonlanıyordu.Hemen bu durumu, yıllar evvel James Bond / Golden Eye'da uyuyan arkadaşıma haftalarca bıdıbıdı yapmamla örtüştürdüm.Etmiştim, bulmuştum.Uyku maceram Terrence Malick'in The New World'üyle başladı.Üstelik 5. dakikada uyumuştum.Arada bir gözümü açtığımda gördüğüm ağaç, ot, börtü böcük velhasıl yeşillik haricinde film hakkında hiç bir şey hatırlamıyorum.Hala da fırsat bulup izleyemedim.Son uyku maceram ise Karayip Korsanları'nda oldu.En azından antrakt sonrası bölümün tamamını izledim, yetti de.Adam olana çok bileydi.



Dün 21:45'te Jet Li ile randevumuz vardı.Öncesinde yemek yerken sevgilim de ben de delicesine esnedik.İçimden kesin uyuyacağım diye geçirdim ama ne mümkün.Jet Li yine yaptı yapacağını ve 2,5 saate yakın vurduk-kırdık-dağıttık hep birlikte.Wushu hakkında engin bilgilerle donandık.Düşündüm de seviyorum ben bu küçük çekik gözlü adamı, şimdiye dek sevmediğim bir filmine denk gelmedim.Sevgilim zaten hastası.Öğlen yemek randevumuzda sinema planı yaparken KORKUSUZ afişini daha önce görmemiş numarası yaptı, ilgimi diğer filmlerden uzaklaştırarark güya beni ikna etti, biletimizi aldıktan sonra da sabah gazetede gördüğünü itiraf etti.Pek güldük ama gerek yoktu, ben zaten diğer filmlere tercih ederdim Korkusuz'u.

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

MASLAHATGÜZARIN ÇOK SEVDİĞİ GOFRETLE KARŞILAŞMASI


Eskiden bisküvi ve gofret evimize teneke kutularda girer, annem onları acil bir misafir gelirse ikram ederim düşüncesiyle kuytu köşelere saklardı.Kardeşime ve bana da annemin olmadığı vakitlerde evin altını üstüne getirerek özellikle o enfes gofretleri bulmak düşerdi.Şimdi rafları fındıklı, fıstıklı, çikolatalı, muzlu, çilekli... rengarenk ambalajlı yüzlerce gofret çeşidi süslüyor ama hiç birinin tadı teneke kutulardakinin yanına yaklaşamıyor.Derken yakın lezzette buldum bir tane, sütlü ve gayet ölçülü vanilya aromasıyla bana o günleri hatırlattı bir nebze.

Çocuklar gibi ŞENim.

Salı, Ağustos 08, 2006

BİR LA FONTAINE MASALI - TİLKİ İLE MASLAHATGÜZAR


Boğazımda çıkan yumru büyüyünce bir de ateşi çıkınca hemen teşhisimi koydum.Ya lenf kanseriydim ya da tiroid.Bir ara internette sağlık sitelerinde fink atarken gözlerim dahi doldu, o kadar inandım teşhisime.Herkesi ayağa kaldırdım, hastayım boğazımda garip bir şey var, doktor bulun bana nidalarıyla dört döndüm ofiste.Sonra bekleyemedim kimseleri, ben en iyisi bir dahiliyeciye gideyim ve rahmetli babaannemden eksiği olmayan fazlası olan şikayelerimi bir bir sıralayayım, dahiliyeci amcam nasıl olsa icabında beni uygun yere yönlendirirdi.Koşa koşa gittim, koşarken kafamdan bin türlü türk filmi senaryosu geçti.Bana kanser olduğumu ve 3 ay ömrüm kaldığını söylediklerinde değişik tepkiler verdim her hayalde.Kiminde doktor amcaya sarılarak salya sümük hönkürdüm, kiminde gururlu ve mağrur tavrımı hiç bozmadan büyük bir olgunlukla karşıladım hastalığımı.Velhasıl dahiliyeci beni iki dakika sonra kulak-burun-boğazcıya gönderdi.Anlattım bütün dertlerimi sıkıntılarımı doktor beyciğime, anlatırken bir taraftan da diplomasını ve benzeri bir dünya çerçevelenmiş ıvır zıvırı inceledim.İçeride bir odaya geçtik sonra, elinde garip bir aleti kulağıma sokmaya başladığında sabah banyo yaptıktan sonra kulaklarımı beyaz pamuklu çubukla didiklememiştim, kirliyse rezil oldum eyvah dedim.Kulaklar kirli ama sağlam çıktı.Sonra burun deliklerime başka bir edevat soktu, muhtemelen beynimi gördü oradan derken peçetemsi bir cisimle dilimi yakalayıp boğazıma başka bir cisimle yolculuk yaptı.Lütfen iiiii der misiniz? dedi.İçimden elbette dedim ve tüm gücümle iiii sesi çıkarmaya çalıştım ama dilimin adamın elinde olması vesilesiyle benden ses seda çıkmadı.Epey uğraştıktan sonra bir ses çıkardım ama ne i ne de başka bir harfe benzemiyordu.Neyse ki doktor beyciğim kabul etti de dilimi elinden kurtardım.Her hasta olduğum ve her doktora gittiğim zaman olduğu üzere kayda değer bir hastalığım yok.Yağ bezelerim ve yumrularım, tükettiğim sağlıksız besinlerin bana armağanı.15 gün sonra tekrar gideceğim ve o kitleleri kesip alacak kalan sağlara da ilaç tedavisi uygulayacak.Zaten 10 gün boğazımda çıkan ve iltihabik durum arz eden kitle için antibiyotik kullanacağım.

Doktorumun soyadı TİLKİ.

Muayenehaneden çıkınca çok zorladım kendimi ama sağlıklı yemeği nerede bulacağımı bilemedim.Bugün de sağlıksız besleneyim nolacak diye düşündüm.Kendime kocaman bir tabak beef stroganof yanında buz gibi cola üzerine de tiramisu ısmarladım.Çıkınca marketten de çikolata, jelibon, gofret, danone ve sağlıklı içecekler olduğunu tahmin ettiğim organik üzüm suyu ve karadut suyu aldım.Yaşasın sağlıklı yaşam, kahrolsun toksinler demek istiyorum.

Durum böyle böyle.

Salı, Ağustos 01, 2006

BALIKLARLA YÜZMEK


Döndük yine İmroz'a.Burası ülkemizin en batısı, güneşin en son battığı yer, Uğurlu Köyü.Ayağınızı suya soktuğunuzda çarpan yaratıklardan korkmayınız, küçücük balıklar onlar.Oynayınız, oynaşınız, bütünleşiniz, sonra denizden çıkınca sebepsiz yere gülme krizlerine yakalanınız.Ben bu yere aşığım işte.

ALTINOLUK ŞEKERİ



Altınoluk'a en son 92 ya da 93 yazında gitmiştim.Nisandan eylüle kadar koca bir yazı geçirdiğim bu mekana yıllar sonra büyük bir heyecanla tekrar gittim.Plajlar tıka basa dolu, güzelim zeytin ağaçlarının yerlerinde yazlıklar, migrosundan tansaşına marketler görünce boğazım düğümlendi.Velhasıl Altınoluk'ta gördüğüm tek güzel şey bu sarı şapkalı mehmet ağaydı.

KOP DA GEL AYRIL DA GEL



Yine aynı maslahatgüzar kişisi geçiyorum madem uğrayayım nolacak düşüncesiyle Truva'da turist paralarını iç etmek için muhtemelen bir yıl evvel yapılmış uyduruk ata uğramış, sek sek merdivenlerden çıkarak atın içine yerleşmiş, şişmiş ayaklarını gölgede dinlendirmiştir.

GÖKÇEADA ANILARI 2



Efendim günlerden bir gün maslahatgüzar kişisi adaların adası İmroz'un Eski Bademli köyünde endam eylemiş, vakti zamanında çamaşırhane olarak kullanılan bu mekanda çamaşır niyetine ellerini yıkamıştır.Köy kahvesinde içtiği melisa çayları ise aklından hiç çıkmamaktadır.

GÖKÇEADA ANILARI