Perşembe, Ocak 25, 2007

İZOLASYON


Şimdilerde yalnızlık ve beraberinde sürüklediği fukaralık sardı beni. Annem bana sık sık,

''Korkarım çok yalnız kalacaksın yaşlandığında ''

der.

yaşlanabilirsem

Gerek de yok galiba.


Genelde sahip olduklarımın kıymetini bilmem, hatta varlıklarından şikayetçi olurum zaman zaman. Kaybedersem utanmadan niye yoklar diye sıkıntı yaparım. Hiç bir şey beni benden alamaz, tatminsizim. Üstelik tüm bu yokluğu, yoksunluğu dert etmem çoğunlukla. Bazen - şu anda olduğu gibi - Alicia Vive'deki gibi anlamsız bir piyano tıngırtısı üzer beni, şarkı bitince biter , bitmelidir.
***
Şarkı bitince biter demiştim, bitti bak, geçtiğimiz pazartesi House M.D.'nin büyyük bir heyecanla beklediğim üçüncü sezon ilk bölümünde hoşnutsuzluk yaşadım yine de ikinci bölümü merak etmeme engel teşkil etmedi. Six Feet Under'ın da 4. sezonu başlamış, bir sevindim, bir kendimden geçtim, gelicem.
- - - - -
En tiyatro insanı sesimle, tee diyaframımdan sesleniyorum,
''Korkarım bir tost isteyeceğim.''
Yazıldığı gibi okunur.

Perşembe, Ocak 18, 2007

FOTOĞRAFSIZ FOTOĞRAF YAZISI

Bütün eski fotoğraflarımı orada burada kaybettim ben, bazılarını unuttum, bazılarını bıraktım. Dün akşam annemin getirdiği fotoğraf yığınının içinde kaybettim kendimi.

Fotoğraf 1 : ( 1984 - 1985 ) Ortaokuldayım, belli ki okulun düzenlediği bir etkinliğin üyesiyim, mekan muhtemelen halk eğitim salonu, almanca öğretmenimle dans ediyorum sarmaş dolaş, almanca öğretmenim kadın - o yıllarda düğünlerde de kız kıza dans edilirdi, tuhaftı ve farkında değildik belki de - üzerimde dizlerinden cepli, cepleri fermuarlı bir kot ve annemin ördüğü mor kazak var.

Fotoğraf 2 : ( 1990 - 1991 ) Üniversitedeki ilk yılım, streç kot furyası var ben de hastasıyım o zamanlar. Dizlerini kesmiş doğramışım, pek bi rakçı edalı poz vermişim. Ayağımda alırken çok mutlu olduğumu hatırladığım adidas ayakkabılarım ( beyaz - eflatun çizgili ), üzerimde baklava dilimli kazağım var. Saçlarım uzun, upuzun, ortadan ayırmışım itinayla, henüz japon korku filmlerini izlememiş ve saçtan ibaret ürkünç hatunları görmemişiz, içimiz ferah, bölümde yılbaşı kutlaması yapıyoruz.

Ara veriyorum.

( 2007 01 18 14:45 ) Şirketteki hatunlardan biri, hacdan gelen hurmayı yedi ve çekirdeğini cüzdanına koydu, böylece cüzdan hiç boş kalmayacakmış, paralarla dolup taşacakmış.

Çarşamba, Ocak 17, 2007

VE


Biz küçükken kardeşimle en sevdiğimiz oyunlardan biri ''ve'' oyunu idi. Dedemin tavan arasındaki kitaplarını yürütür, en münasip ağaç gölgesinde başlardık oyunumuza. Rastgele açtığımız sayfadaki ''ve'' leri işaretlerdik çabucak, sonra başlardık saymaya.Kimin sayfasındaki ve daha çok ise o kazanırdı, mutlu olurduk. İle versiyonu da vardı.Öyle aklıma geldi birden. Hiç kimse bana bu oyundan bahsetmedi, acaba ben ve kardeşim dışında kimse oynamadı mı ?


Salı, Ocak 16, 2007

8 KEŞKÜL 1 ZİFİR


Bizim memlekette bi TATLAN PASTANESİ vardı eskiden, aslında hala var da sadece adı var. İki kardeş babamızın elinden tutar o pastanede alırdık sıkça soluğu.Kardeşim hep sup ( supangle ) yerdi ben keşkül. O kadar lezzetliydi ki yaptıkları keşküller damağımda hatıra kalan tadın üstüne hiç bir yediğim keşkülü beğenmedim bir daha. Bugün damak tadı belli ki hiç gelişmemiş bir arkadaşımın referansıyla aslen döneri meşhur Muharrem Usta'nın mekanında aldım soluğu. Orada dönerin üstüne yiyebileceğiniz tek tatlı keşküldü ve sadece keşkül yapıyorlar ise tadları muhteşem olmalıydı. Neyse gittim, oturdum.Onca şanına karşın oldukça salaş bir o kadar sevimsiz bir mekandı.Buyrun buyursunlar üsluplu ortalıkta fır dönen bir garson ilgilendi benimle. Önce pek sevmediğim halde döner siparişi verdim, gözüm cam dolaptaki keşküllerdeydi. Aceleyle yerken arka masada gayet yüksek volümlü konuşan yaşları hayli geçkin iyi adamın konuşmalarına kulaklarım misafirlik etmek istedi, etti. Adamlardan biri meğer yıllardır saçını boyuyordu ve 20 yıllık arkadaşı bu durumu o masada öğreniyordu. Neyse boya numarasından, saçın doğallığına uzanan konuşmayı dinlerken kasada oturan abinin sinirli bakışlarını hemen ardından da şimdiye kadar gördüğüm en kötü peruğu kafasında taşıdığını farkettim. Koyu sarıydı, gölgeleri de vardı, inanamadım. Keşkül çok kötüydü. Çayımı yudumlarken, yoldan geçen o adamı gördüm. Montunu pantolonun içine sokmuş, kemerle sıkıca bağlamış saçlarını jöleyle punk kardeşler gibi şekillendirmişti. Ne lan bu şaka mı diye düşündüm. Pılımı pırtımı toparlayıp mekanı terketmeye hazırlanırken arka masadaki saçı boyalı adama göz attım gayri ihtiyari, saçının %50'si dökülmüştü, resmen keldi ve yanlardaki iki tutam saçını boyadığı kumralın doğallığıyla övünüyordu. Artık orada daha fazla kalamazdım.
**
Zifir de keşkül kadar tuhaf bir kelime
Dinlesene, Mira.

Cuma, Ocak 12, 2007

KROKİ


Kaza tutanaklarında yer alan olay yeri basit krokisi yaklaşık böyle bir şeydir. Artık mesleki deformasyon mudur, insani deformasyon mudur bilmem ama ben o yerde yatan çöp adamı görünce gülerim. Evet o çöp adam ya çarpma / çarpışmanın etkisiyle araçtan fırlayan ya da karşıdan karşıya geçmeye çalışırken kazaya kurban giden şahsı simgelemektedir. Ölü veya yaralıdır, bilirim, yine de gülerim. Ölü muayene ve otopsi tutanağı diye bir şey vardır, ona hiç gülmem misal. Sen benden daha mı iyisin ? Tebrik ederim.

Çarşamba, Ocak 10, 2007

ÜŞENMEDİM, SİZ HANGİ SÜPER KAHRAMANSINIZ TESTİ YAPTIM

Sonuçlar aşağıdaki gibi çıktı.Green Lantern beni şaşırttı, kucaklarım.



Green Lantern 75%
Superman 70%
Catwoman 70%
Wonder Woman 62%
Batman 60%
Hulk 60%
Iron Man 60%
Supergirl 57%
Spiderman 45%
The Flash 40%
Robin 35%

Cumartesi, Ocak 06, 2007

BU DA BÖYLE

Yılbaşı akşamını annemin uygun gördüğü üzre bir tv kanalının bayrama özel kasıntı tv filmini izleyerek geçirdik. Konu iş dünyasının garabetinde boğulan, anne babasının yaşamayı başarmış biricik evladı delikanlının, bayramda, ailesini ziyaret etmek yerine yazlıkta tatil yapmayı arzulaması ve bu seçim karşısında pencere önüne yapışmış oğlunu bekleyen annenin hezeyanları idi. Annem arada bana manalı bakışlar atarak ve replik desteksiz ( yaaa yaaa manalı ) kafa sallayarak izledi. Ben ertesi gün işe gitmeyecek olmanın verdiği mutluluk sarhoşluğuyla koltukta uzanmış hayırsız evlatla kendimi özdeşleştiriyordum ki uyuya kalmışım. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 dan geriye doğru sayamadım, sıfır deyince haykırarak zıplayamadım, şampanyaları patlatamadım.

Tatil boyunca elime değmemiş, rahatsız edilmemek için kapattığım telefonumu perşembe sabahı işe gitmek üzere hazırlanırken açtığımda, hafif yana yamultulmuş ağzımla en ükela gülümsememi takınıp üff şimdi bir sürü mesaj gelecek, kimler kimler aramıştır beni diye düşündüm, yoruldum. Telefonum açıldı ama ses yoktu, sadece iki yıl evvel aldığım iki teflon tavanın hatrına olsa gerek tefal mesaj atmıştı. Garip bir rahatsızlık hissettim, üzerine düşünürsem haksız çıkacağımı anlayınca rahatsızlık geçti, geçmiştir herhalde.