Salı, Ekim 16, 2007

KARŞILAMALAR



Evime ya da hayatıma giren, ziyaret eden yeni nesne ya da kişilere yeterince ihtimam göstermediğimi, coşkulu karşılamadığımı fark ettim.

Oysa eskiden öyle miydi ? ( Görebiliyor musunuz buğulu gözlerimden çıkan siyah-beyaz flashback baloncuğunu )

Evimize ilk renkli televizyon alındığında kardeşimle birlikte halının üstünde ellerimizi çırpıştırarak zıpladığımı hatırlarım, ondan daha değerli hiçbir şey yoktu bizim için. Sonra eskittik, alıştık, dönüp bakmaz olduk yüzüne, komşunun kumandalı televizyonuydu gözdemiz.

Kumandalı televizyonumuz geldiğinde bunun teknolojide gelinebilecek son nokta olduğuna emindik. Aman yarebbi, henüz televizyonun sesini açıp kısmaktan başka hiçbir işlevi olmayan o bool tuşlu alet nasıl da gözlerimizi kamaştırmıştı. Benim şimdiye dek hiçbir yerde görmediğim itibara sahipti kumanda. Çizilir, kırılır, bozulur! korkusuyla şeffaf naylon bir muhafaza içine yerleştirilmişti. Elden ele teslim ederken düşer de bi tarafları incinir korkusu ev ahalisinin hareketlerini nasıl da yumuşatmıştı, zarifleştirmişti. O bizim gözbebeğimizdi.

Bu televizyon ve kumandası şimdi benim himayem altında, eskisi kadar itibarı olmasa da yatak odamın bir köşesinde beni şenlendirmek için hazır bekliyor ( böylesi zor bulunur ) Uykuya dalınca elimdeki kumanda, apansız bir dönüş ya da çifteyle karşı duvarda buluyor kendini, sabah kalkınca yaralarını sarıyorum, iyileştiriyorum. Şöhretini yitirmiş ünlü hezeyanı yapmadığı, hala ısrarla çalıştığı için seviyorum onu.

Bu bayram bir kartpostal çaldı kapımı, uzun zamandır böylesine coşkulu bir karşılama yapmamıştım.