Salı, Ekim 16, 2007
KARŞILAMALAR
Evime ya da hayatıma giren, ziyaret eden yeni nesne ya da kişilere yeterince ihtimam göstermediğimi, coşkulu karşılamadığımı fark ettim.
Oysa eskiden öyle miydi ? ( Görebiliyor musunuz buğulu gözlerimden çıkan siyah-beyaz flashback baloncuğunu )
Evimize ilk renkli televizyon alındığında kardeşimle birlikte halının üstünde ellerimizi çırpıştırarak zıpladığımı hatırlarım, ondan daha değerli hiçbir şey yoktu bizim için. Sonra eskittik, alıştık, dönüp bakmaz olduk yüzüne, komşunun kumandalı televizyonuydu gözdemiz.
Kumandalı televizyonumuz geldiğinde bunun teknolojide gelinebilecek son nokta olduğuna emindik. Aman yarebbi, henüz televizyonun sesini açıp kısmaktan başka hiçbir işlevi olmayan o bool tuşlu alet nasıl da gözlerimizi kamaştırmıştı. Benim şimdiye dek hiçbir yerde görmediğim itibara sahipti kumanda. Çizilir, kırılır, bozulur! korkusuyla şeffaf naylon bir muhafaza içine yerleştirilmişti. Elden ele teslim ederken düşer de bi tarafları incinir korkusu ev ahalisinin hareketlerini nasıl da yumuşatmıştı, zarifleştirmişti. O bizim gözbebeğimizdi.
Bu televizyon ve kumandası şimdi benim himayem altında, eskisi kadar itibarı olmasa da yatak odamın bir köşesinde beni şenlendirmek için hazır bekliyor ( böylesi zor bulunur ) Uykuya dalınca elimdeki kumanda, apansız bir dönüş ya da çifteyle karşı duvarda buluyor kendini, sabah kalkınca yaralarını sarıyorum, iyileştiriyorum. Şöhretini yitirmiş ünlü hezeyanı yapmadığı, hala ısrarla çalıştığı için seviyorum onu.
Bu bayram bir kartpostal çaldı kapımı, uzun zamandır böylesine coşkulu bir karşılama yapmamıştım.
Pazartesi, Ağustos 06, 2007
PLAN B
İlk kez hayatımda şimdikini A varsayıp, B planı yaptım, hatta C'nin temellerini attım, hızımı alamayıp D - G- E planları da yaratacağım büyük ihtimalle, öylesine, ölesiye korkuyorum çünkü.
Tutunabilmek için hayata bencil olmak gerekirmiş. Kıçınıza yiyeceğiniz tekmüğün acısını hiç bir şey hafifletmez ama çabucak iyileşmek için en azından bir B planı yapmak zaruriymiş.
Çarşamba, Haziran 20, 2007
HAZİRAN BASTI
* * *
Geçtiğimiz haftaya değin bir süredir giydiğim mutlu - şımarık - pürneşe - arsız kostümümü naftalinsiz, sandığa kaldırıyorum. Gözlüklerim bende kalsın.
* * *
Canım acımıyorken başkalarının acılarını fark etmediğimi farkettim canım tekrar acıdığında. Şu an bütün haksızlıklara ve kötülüklere topyekün ve yahut ayrı ayrı karşı çıkabilecek iç dinamizme, şevke ve vicdana sahip hissediyorum kendimi. Her an, toplumsal ve bireysel arızalar, insan / hayvan hakları, çevre, sistem, globalleşme, kapitalizmin arka kapıdan içimize girişi..... n üzerine cümleler kurabilirim. Düşün ne durumda olduğumu.
* * *
Dut aldım dün bir amcadan, kilosu üç ytl. Tartısı yoktu, öylesine doldurdu bir poşete ve elime tutuşturdu. Ağırdı.
* * *
Yarın beni doğum günüm.
Perşembe, Haziran 07, 2007
ALAIYE
Bir sonraki tatilimin Olympos uyuşukluğunda, Gökçeada dinginliğinde geçmesini ümit ediyorum.
Salı, Mayıs 29, 2007
TATİL KİTABI BAŞKA OLUR
Tatilin en önemli getirilerinden biri insanoğluna bahşettiği hafiflik olsa gerek. Hafif kıyafetler, hafif içkiler, ipod, tembelliğin dayanılmaz hafifliği ve illa ki okurken zorlamayan tüm bu saydıklarıma yaraşır eğlenceli bir tatil kitabı.
Küçük bir şehirde uzunca bir süredir yaşıyorsanız şahsınıza ait bakkalınız, çakkalınız, manavınız, kasabınız ve kitapçınız olur. Diğerlerini geçelim, mevzumuzda yerleri yok. Kitapçınız artık sizi tanıyordur, hangi konularda okumaktan hoşlandığınızı, sevdiğiniz ya da sevebileceğiniz yazarları, hangi yayınevlerine ait rafların önünde daha çok gezindiğinizi filan hep bilirler. E bunda kötü bir şey yok elbette. Zaten mevzuda rahat olmayan / kasan, gereksiz başrol kişisi benim.
Zatıalim uzunca bir süredir, hayatında hiç okumadığı, hatta okumaya tenezzül etmediği salak saçma bulduğu aşk meşk romanlarının tadına bakmak istiyor. Sevip sevmeyeceğini bilmiyor, merak ediyor. Ancak bahsi geçen türde kitabı almaya utanıyor, düşününce bile karnı ağrıyor. Küçümsediği şeyi istiyor, istemekten utanmıyor ancak istemeye utanıyor.
Bugün bu derdini çözmek üzere aklına hain bir plan geliyor ve koşuyor kitabevlerinden birine. Planı yaklaşık şu.
Maslahatgüzar kişisi şen şakrak kitabevinden içeri girecek, karşılaştığı ilk şahsiyete,
- Hahaha nasılsınız ? , Yarın Antalya'ya gidiyorum da, şöyle güneşlenirken okuyabileceğim hafif ( ? ) bir şeyler istiyorum, ne önerirsiniz ?
gibi dahiyane bir cümle kuracak, olaylar gelişecek, pembe kapaklı Barbara Cartland eserini kaptığı gibi arkasına bakmadan yola koyulacak.
Tabi böyle olmadı. Daha kapıya yaklaşmadan, ne salağım lan, plana bak dedim ve her zamanki raflarımın önünde gezindim. Yapmayı hayal ettiğim eylemin pembe kapaklı bir kitap almaktan daha sefilce olduğunu düşünerek karnımı ağrıttım. Tüm bu gereksizliklerim ve şuursuzluklarımdan nefret ettim, törpülenmeye karar verdim.
Yayımlamışsam bu yazıyı bir adım attım sayıyorum.
Ha ha ha, daha neler.
Perşembe, Mayıs 24, 2007
Salı, Mayıs 22, 2007
EZCÜMLE - DÜZ CÜMLE
Aslında bahsetmek istediğim bu değil. Anlatmak istediğim iki arkadaşımın birer yıl arayla şehri terketmeleri, beni yalnız bırakmaları esasında. Başka arkadaşım da yok. Körsün.
Yok yok aslında bahsetmek istediğim bu da değil. Sevgilim benden uzak bir hayat sürüyor, herkese koşuyor, her bir şeyle ilgileniyor ama beni bir başıma bırakıyor. Kör.
Çok mu acıklı oldu ? Mendil vereyim mi ?
Perşembe, Mayıs 10, 2007
случайность
Hani en son aslında tiyatroyu sevmiyor ve bunu söyleyemiyor olabileceğimden bahsetmiştim ya. Rusya, bu düşüncemi o 2 - 2,5 saatte sildi süpürdü. Gelen grup Varonej ( böyle okunuyor, nasıl yazıldığını bilmiyorum) dendi. Moskova yakınlarında küçük bir kent anladığım kadarıyla. 200 küsur yıllık bir geçmişi olan bu tiyatro grubu, tiyatronun nasıl yapılması gerektiğine, iyi oyunculuğun ne demek olduğuna dair ders verdi esasında. Üstelik oyun seçimleri çok iyi değildi.
Söylenecek çok söz var da, bende onları dile getirecek yetenek ve donanım yok.
Yakın çevrem Ruslara olan hayranlığımı bilir. Edebiyatı, müziği ıvır zıvırı at bir kenara ben bu adamların fiziksel görünümlerine, o soğuk ve mesafeli duruşlarına bile hastayım. Sadece bu sebeptendir ki, mevcut durumumda hiç bir işe yaramayacağını bildiğim halde geçen yıl Rusça öğrenmek aşkıyla kursa bile gitmiştim. Gerçi 1,5 ay sonra çalışma saatlerime bir türlü uyduramadığım için ders saatlerimi, ayrılmak zorunda kalmıştım. Velhasıl Rus alfabesini öğrendim, okuyup yazabiliyor, gak guk iki tane de cümle kurabiliyorum.
Yaşasın! kendime yeni bir Rusça öğretmeni buldum.
Çarşamba, Mayıs 09, 2007
JOB
Bu sosyalleşme çabalarım, sanatsal aktivitelerim gözlerimi yaşartıyor, senin de yaşardı mı ?
TANRI SİZİNLE OLSUN
Salı, Mayıs 08, 2007
MERHABA, O ÖKÜZ BENİM.
O flaş yüzümde patlamışcasına utanan, kızaran - bozaran, 10 - 15 dakika kalbi küt küt atan, kaçmak kurtulmak isteyen ama kıpırdayamayan hallerimi hatırladıkça kendimden yine, yine, yeniden geçiyorum. Hatırlatmayın lütfen, canımı sıkmayın.
Bugün Ukrayna var, gider miyim, hadi gittim diyelim fotoğraf çeker miyim şimdilik kestiremiyorum. Dün ve bir önceki gün izlediğim Rusya ve Türkiye oyunları hakkında bir şeyler karalamak istiyorum ama fotoğrafları bilgisayara aktaramadığım için erteliyorum.
Binbir dertten muzdarip bilgisayarımın tamirat süreci uzadıkça uzuyor. Hazır evden çıkmışken ramini 1 gb'a yükseltiyor, yepyeni bir virüs programıyla besliyorum evcil hayvanımı.
Perşembe, Nisan 26, 2007
KIRP
Kimyamız uyuşmadı kelamı şimdiye dek ne dilimden ne de elimden dökülmüştür. Ancak geçtiğimiz günlerde çaresizlik içinde kıvrandığım, derdimi anlatmaya dimağımdaki lugatın yetmediği bir anda kurduğum cümle içerisinde geçti. Anlatamıyorsamkonuşmayayım kardeş o gün gezmelere gitmişti. Bazı kelimelere, deyimlere ve hatta cümlelere açıktan ve alenen gıcığım vardır, bu da onlardandır esasında ( diğerleri iki nokta üstüste irrite - fevkalade - fevkaladenin fevki - bağlam - stres - biçem - gerçeklik - pozitif bakmak... hatırladıkça eklerim ) . Gelme üzerime daha fazla. Seviyor olabilirim seni.
Bu şehirle, burada yaşayan insanlarla hiç bir zaman kimyam uyuşmadı. Ne ben onları sevip kabullenebildim ne de onlar beni.
Kurduğum cümle yaklaşık bu idi ve inanır mısın çok doğru idi.
maslahatgüzar bu yazıyı işlerinin çokluğu yüzünden bitiremedi, iki gün sonra kaldığı yerden devam etmek istedi ancak asık suratlı Londravari ruh durumu, yerini pırıl pırıl Antalya güneşine bırakmıştı.
Cuma, Mart 02, 2007
ON - OFF
Perşembe, Ocak 25, 2007
İZOLASYON
''Korkarım çok yalnız kalacaksın yaşlandığında ''
Perşembe, Ocak 18, 2007
FOTOĞRAFSIZ FOTOĞRAF YAZISI
Fotoğraf 1 : ( 1984 - 1985 ) Ortaokuldayım, belli ki okulun düzenlediği bir etkinliğin üyesiyim, mekan muhtemelen halk eğitim salonu, almanca öğretmenimle dans ediyorum sarmaş dolaş, almanca öğretmenim kadın - o yıllarda düğünlerde de kız kıza dans edilirdi, tuhaftı ve farkında değildik belki de - üzerimde dizlerinden cepli, cepleri fermuarlı bir kot ve annemin ördüğü mor kazak var.
Fotoğraf 2 : ( 1990 - 1991 ) Üniversitedeki ilk yılım, streç kot furyası var ben de hastasıyım o zamanlar. Dizlerini kesmiş doğramışım, pek bi rakçı edalı poz vermişim. Ayağımda alırken çok mutlu olduğumu hatırladığım adidas ayakkabılarım ( beyaz - eflatun çizgili ), üzerimde baklava dilimli kazağım var. Saçlarım uzun, upuzun, ortadan ayırmışım itinayla, henüz japon korku filmlerini izlememiş ve saçtan ibaret ürkünç hatunları görmemişiz, içimiz ferah, bölümde yılbaşı kutlaması yapıyoruz.
Ara veriyorum.
( 2007 01 18 14:45 ) Şirketteki hatunlardan biri, hacdan gelen hurmayı yedi ve çekirdeğini cüzdanına koydu, böylece cüzdan hiç boş kalmayacakmış, paralarla dolup taşacakmış.
Çarşamba, Ocak 17, 2007
VE
Salı, Ocak 16, 2007
8 KEŞKÜL 1 ZİFİR
Cuma, Ocak 12, 2007
KROKİ
Kaza tutanaklarında yer alan olay yeri basit krokisi yaklaşık böyle bir şeydir. Artık mesleki deformasyon mudur, insani deformasyon mudur bilmem ama ben o yerde yatan çöp adamı görünce gülerim. Evet o çöp adam ya çarpma / çarpışmanın etkisiyle araçtan fırlayan ya da karşıdan karşıya geçmeye çalışırken kazaya kurban giden şahsı simgelemektedir. Ölü veya yaralıdır, bilirim, yine de gülerim. Ölü muayene ve otopsi tutanağı diye bir şey vardır, ona hiç gülmem misal. Sen benden daha mı iyisin ? Tebrik ederim.
Çarşamba, Ocak 10, 2007
ÜŞENMEDİM, SİZ HANGİ SÜPER KAHRAMANSINIZ TESTİ YAPTIM
Cumartesi, Ocak 06, 2007
BU DA BÖYLE
Tatil boyunca elime değmemiş, rahatsız edilmemek için kapattığım telefonumu perşembe sabahı işe gitmek üzere hazırlanırken açtığımda, hafif yana yamultulmuş ağzımla en ükela gülümsememi takınıp üff şimdi bir sürü mesaj gelecek, kimler kimler aramıştır beni diye düşündüm, yoruldum. Telefonum açıldı ama ses yoktu, sadece iki yıl evvel aldığım iki teflon tavanın hatrına olsa gerek tefal mesaj atmıştı. Garip bir rahatsızlık hissettim, üzerine düşünürsem haksız çıkacağımı anlayınca rahatsızlık geçti, geçmiştir herhalde.